12 Mayıs 2019 Pazar

NEDEN DİL SORUNUMUZ VAR? KÖŞE YAZARI NE YAZAR NE ANLATIR?

Mustafa Yıldız, KOÜ Tıp Fak, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları AD Öğretim Üyesi, Kocaeli, 11/05/2019
Neden dil sorunumuz olduğuyla ilgili farklı yorumlar yapılabilir. Kimi ruhsal kimi toplumsal kimi de siyasal eksende yapılacak olan çözümlemelerin sonuçta alışkanlıklara işaret ettiği görülecektir. Başlarda ne olmuşsa olmuş ne yazık ki sonuçta alışkanlıklar dilin öğretmenleri olan bilimci, düşünür, sanatçı ve yazarlarımızın usyapısını kuşatmıştır.
Burada bilgi, düşünce, anlam, kavram, toplum, ekin, yönetişim, eğitişim gibi konularda duyarlı olduğunu düşündüğüm ve yazılarını beğeni ile okuduğum bazı yazarların yakın geçmişli yazılarında kullandığı yabancı terimlerden örnekler vererek Türkçe terim bulma, türetme ve kullanma konusundaki zorluğumuza açıklık getirmeye çalışacağım.
Zafer Arapkirli’nin 11 Ocak 2019 tarihli Cumhuriyet gazetesindeki köşe yazısının başlığı: Cross-Dressing. Yazar, yazıya okurun ‘yazar başlığı niye İngilizce atmış?’ diye merak edebileceğini belirterek başlıyor. Hemen yanıtını veriyor: “Dikkat çekmek ya da ‘bakın ben ecnebi lisan da biliyorum’ ukalalığı etmek için yapmadım, emin olun” diye yazıyor. Bu tabirin Türkçe karşılığının icat edilmemiş olduğunu söyleyerek yazıya devam ediyor. İngilizcede karşı cinsin kıyafetlerini giyerek dolaşmaktan hoşlanan bireyler ‘cross-dresser’, bu olayın kendisine de ‘cross-dressing’ dendiği açıklamasını yapıyor. Yazının içeriğinde Türkiye’de siyasetçilerin seçim öncesinde karşı görüşün savlarını ödünç alıp kullanarak oy toplamaya çalıştıkları, ‘karşı tarafın giysilerini kuşanıp arzı endam eylemeye bayıldıklarıyla’ ilgili açıklama ve yorumlar var. Yazının sonunu da İngilizce terimi bir kez daha kullanıp ‘Ne dersiniz? Başlıktaki cross-dressing tabirine artık bir ulusal karşılık bulma zamanı gelmiş gibi…’ diyerek bitiriyor.
Yazılarını zevkle okuduğum ve görüşlerinden yararlandığım yazardan bir zahmet edip bu terimin Türkçe karşılığı var mı diye araştırma yapmasını beklerdim. Başlığa konacak kadar önemli bir terimse eğer mutlaka bakmak gerekmez miydi? Bir de yazının içeriği o terim üzerinde dönüyor. Bu terim ruhbilimde karşı cinsin giysilerini giymekten hoşlanma (transvestizm) karşılığında kullanılır ve Türkçe karşılığı da karşıt-giysiciliktir. Türkçe haber kaynağında köşe yazan önemli bir yazardan yazısına başlık koyarken Türkçe ve anlaşılır bir terim kullanmasını beklerdim. Yazar yazının girişinde ‘ecnebi lisan bildiği ukalalığı yapmak istemediğini’ belirtirken acaba gerçekten ne demek istemiş olabilir? Yazardan bunu düşünmesini ve yazının içeriğini anlatacak düzeyde Türkçe başlık atma yetkinliğinde olmasına karşın yabancı bir terimi kullanmayı neden yeğlediğini açıklamasını beklemek okur olarak hakkımızdır diye düşünüyorum.
Emre Kongar’ın Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde 12 Şubat 2019 tarihinde yazdığı yazının başlığı ‘Obscurantism: Bilmesinlercilik’ iken 14 Şubat 2019 tarihinde yazdığı yazının başlığı ‘Obskürantist rejim’dir. Yazar ilk yazısında İstanbul’un Kartal ilçesinde yıkılan bir binayla (21 kişinin ölümüyle sonuçlandı) ilgili olarak konan yayın yasağından söz ediyor. Bu yasakçı tutum ve davranışın adının, 1500’lü yıllarda bilgiyi başkalarından saklayan, ‘bizden başka kimse bilmesin’ diyenler için üretilmiş bir terim olan İngilizce ‘obscurantism’ olduğunu yazıyor. Bu ifadenin sonraki yıllarda anlaşılmaz kavramlarla gerçekleri gizleyenler için de kullanıldığını açıklıyor. Yaygınağda (internette) yaptığı bir araştırmayla da bu terim için bilgisizlik taraftarlığı, örümcek kafalılık, belirsizlik, anlaşılmaz olma durumu, özgür düşünce karşıtlığı, gelişme ve entelektüel ilerleme karşıtlığı gibi Türkçe değişik karşılıkların verildiğini yazıyor, kendisi de ‘bilmesinlercilik’ karşılığını kullanıyor. Bu açıklamalarla yeni bir sözcük ve kavramla karşılaşmış oluyoruz.
İlk yazıdaki başlık yeni bir terimin tanıtılması için hoş karşılanabilecek düzeydedir. Ancak 2 gün sonra yazdığı yazının başlığını bu kez ‘Obskürantist rejim’ koyunca farklı bir gerçekle karşılaşıyoruz. Bu sözcüğün, İngilizce özgün halinden Türkçe okunuşuyla yazın alanımıza geçmiş olduğu gerçeği. Hoş geldin ‘obskürantist’ sözcüğü. İkinci yazısında karartmacılık, karanlıkçılık gibi yeni karşılıkları da ekleyerek açıklık karşıtı olan ve gizliliği önceleyen yönetim biçimini eleştiriyor. Yazısını da ‘Obskürantist rejime hayır: Yaşasın şeffaf demokrasi!’ sözleriyle bitiriyor. Bilimci kökeni olan bir yazarın önceki yazısında başlık olarak Türkçe karşılığını da vermiş olduğu bir terimi neden Türkçe okunuşuyla İngilizcesini kullanmış olabileceği meraka değmez mi? Türkçe sözcüğün açıklama gücü olmadığına inandığı için mi? Okurun ilk elden anlamasını önemsemediği için mi? Kendisinin iyi İngilizce bildiğini göstermek için mi? Yazı içeriğinin etki gücünün daha fazla olacağına inandığı için mi? Genel okurun da artık İngilizce öğrenmesi gerektiğine inandığı için mi? Yoksa herkes gibi yabancı sözcük kullanmanın büyüleyici etkisinde kaldığı için mi? Neden böylesi bir kullanımı yeğlediğini kuşkusuz tam olarak bilemeyiz. Ancak konu hakkında kendi çözümlemelerinin daha aydınlatıcı olacağını söyleyebiliriz.
Ahmet İnam’ın Bilim ve Ütopya dergisinin Şubat 2019 sayısında (296:5-6) yer alan Can Pınarından adlı köşesindeki yazının başlığı ‘Can bilgi, can bilim’dir. Bu yazıya yazar ‘bilgiyle yaşıyoruz ama bilgiyi yaşıyor muyuz?’ sorusuyla girer. Enformasyon karşılığında malumat sözcüğünü kullanır ve bunu da yalan yanlış öğrendiğimiz, nedenini, gerekçesini, temelini bilmediğimiz, içselleştiremediğimiz, başka deneyimlerimizle bağlantı kuramayıp yorumlayamadığımız, sadece ezberlediğimiz sözde bilgiler olarak tanımlar. Sonra da malumat yerine bilgimsi sözcüğünü kullanacağını belirtir. Bilgimsiyi emek harcamadan ulaşılan, kolayca tüketilip atılan çabuk bilgi olarak ta tanımlar. Bilgininse emekle, özümsenerek, zamanla geliştiğini açıklar. Bilgi sağlığı karşılığında da henüz ‘literatüre’ girmediğini düşündüğü ‘epistemiyatri’ sözcüğünü önerir. Bilgi diye sorup soruşturmadan üzerine atladığımız çabuk bilgimsilerin bilgi sağlığımızı bozacağını, dünyayı yanlış anlayacağımızı, ilişkileri doğru kuramayacağımızı, duygu ve düşüncelerimizi bozuk yaşayacağımızı söyleyerek kirli bilgilerden agnoesis (eski Yunancada cehalet anlamında olduğunu açıklar) mikrobu kapabileceğimize dikkat çeker. Sonra da bilgimsilerle aşırı yüklenip gerçeklik duygularından kopmayı hiperepistemi, bilgi duyarlılığı yoksunluğunu hipoepistemi, bilgimsilerle yaşadığımızın farkında olmamayı ise epistemik körlük olarak adlandırır. Can insanın temelsiz, dar, sığ, içselleştirilememiş bilgimsi kırıntılardan kurtulmaya, onları aşmaya çalışmasını öneren yazar, her konuda bilgimsileri bilgiye dönüştürme olanağımızın olmadığını, ama en azından bilmediğimizi bilirsek epistemiyatrik bozukluklardan kurtulma olanağımızın olduğunu açıklar.
Bu yazıda, üretimi giderek artan bilginin kavranması, özümsenmesi ve insanlık yararına kullanılması için bilgilenmenin yazarın deyimiyle bilgimsi ya da çabuk bilgiler düzeyinden bilgi düzeyine çıkması gerektiği üzerine vurgu yapılmaktadır. Kavranmayan ya da içselleştirilip özümsenmeyen bilgilerin yarar yerine zarar verme olasılığına dikkat çekilmektedir. Bilgibilimi (epistemiyoloji) açısından bakıldığında bilginin kirlenmeye ya da durulanmaya yol açan özellikleri olacağı söylenebilir. Ancak bu ayrımı yapmak için yeni bir sağlık kavramına gereksinim var mı tartışılır. Eğer varsa da bilginin özümsenip insanlık ve canlılık yararına kullanımını sağlayacak bir yapılanmaya geçiş için anlam ve kavramı önemsemek varken epistemiyatri, hiperepistemi, hipoepistemi, epistemik körlük gibi terimleri kullanmanın nasıl bir gerekçesi olabilir?
Türkçe düşünürken bile yabancı sözcük ve terimlerden terim türetme girişimi ancak usyapımıza çöreklenmiş alışkanlıklarla açıklanabilir. Bu sorun ne yazık ki yaygındır. Düşünür, bilimci ve yazarlardan beklenen, anadilin köklerinden beslenen sözcük ve terimler kullanmasıdır. Kuşkusuz dilde yeni kavramlar tartışılacak, yeni terimler kullanılacaktır. Ancak anadildeki her kök ve sözcüğün yeni terimler için tohum niteliğinde olduğu unutulmamalıdır.

11 Mayıs 2019 Cumartesi

ŞİZOFRENİ HASTALIĞI ANLAMAK VE ONUNLA YAŞAMAYI ÖĞRENMEK

Şizofreni hastalığını tarihçesi, kliniği, oluş nedenleri, tedavileri ve toplumsal boyutlarıyla ele alan bir yapıt. Bu baskıda şizofreni terimi yerine ilk defa düşünce ve algı bozukluğu terimi kullanılmaktadır. Çağdaş tanı dizgelerine göre şizofreninin çekirdek belirtileri arasında yer alan üç önemli belirtinin (sanrı, düşünce dağınıklığı, düşünce fakirleşmesi) düşünceyle, bir belirtinin de algı ile ilgili olması ana sorunlara vurgu yapan anlaşılır bir adlandırmayı gerekli kılmıştır. Akıl yarılması (şizo-freni) yerine herkesin anlayabileceği düşünce ve algı bozukluğu terimi daha uygun duruyor.
Kitapta herşey daha güzel anlatılıyor.
Kolay okunacak ve anlaşılacak bir kitap.

TOLERANS / HOŞGÖRÜ / KATLANIM / KATLANÇ

Mustafa Yıldız, KOÜ Tıp Fak, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları AD Öğretim Üyesi, Kocaeli, 11/05/2019
Tolerans sözcüğü Türkçeye 1924’te Fransızcadan geçmiş olup tahammül anlamında kullanılmaktadır. Latince kaldırmak, taşımak, tartmak anlamındaki tolerare sözcüğünden köken almıştır.
Başkalarının davranış, düşünce ve değer yargılarının saygıyla karşılanması ve toplumsal açıdan kabul edilebilir bulunması hoşgörü (tolerance) olarak nitelenir. Toplumsal hoşgörü (social tolerance) olarak da bilinen bu kavramın benimsenmesiyle birey ve topluluklar farklı olanlara saygı duymakla kalmaz aynı zamanda onların kendilerini ifade etmesine olanak tanır. Özgür ifadenin savunuculuğu toplumsal hoşgörü içinde olumlu bir tutum olarak ele alınır. Birey ya da toplum her zaman farklılıkları onaylamak durumunda değildir. Farklı olan kişi, olay, nesne ya da duruma katlanma söz konusudur. Olumlu ve olumsuz çağrışımlarıyla bu tutumları Türkçede hoşgörü ve katlanım sözcükleri karşılar. İkinci durum aynı zamanda sıkıntılı, zorlu, ağrılı, sancılı, istenmedik durumlara katlanma yetisi olarak da ele alınır. Bireylerin engeller karşısında gösterdiği katlanma gücü engellenme katlanımı (tolerance of frustration), yaşadığı kaygı ve endişe karşısında gösterdiği katlanma gücü kaygı katlanımı (tolerance of anxiety), belirsizlik karşısında gösterdiği katlanma gücü belirsizlik katlanımı (tolerance of uncertainty) olarak nitelenir.
Toplumbilim ve ruhbilimde hoşgörü ya da katlanım olarak karşılık bulan tolerans sözcüğünün tıptaki uygulamalarda farklı bir karşılığa gereksinimi olduğunu düşünüyorum.
İlaçların tedavi edici etkisi genellikle uygun doz aralıklarında aynı şekilde gerçekleşir. Ancak kimi durumda ilacın etkisine bedenin verdiği tepkide değişiklik olur, dokuların ilaca duyarlığı giderek azalır ve ilacın etkisi zayıflamaya başlar. Burada ilacın etkisi karşısında beden dokularında nerdeyse ilaca karşı bir duyarsızlık oluşmakta, aynı etkiyi sürdürmek için daha fazla ilaca gereksinim doğmaktadır. İlaç dozu olağan sınırın üstüne çıkmaya, artmaya, katlanmaya başladığı için bu durumu ilaç katlancı (drug tolerance) olarak nitelemek uygun olacaktır. İlaç katlancı kimi zaman hızlı (akut) kimi zaman da uzun bir kullanımdan sonra (süreğen, kronik) ortaya çıkabilir (ivedi katlanç / acute tolerance, süreğen katlanç / chronic tolerance).
İlaç ya da alkol ve madde kullanımlarında hızlı ya da yavaş katlanç gelişimi yanında bir de çapraz katlanç (cross tolerance) gelişimi söz konusudur. Burada bir ilacın ya da maddenin düzenli kullanımı sonucunda aynı aileden başka bir ilaç ya da maddeye katlanç gelişimi olur. Örneğin süreğen eroin kullanımı sonucunda diğer opiyatlara katlanç gelişir.
Süreğen kullanımda ilaç ya da maddenin beden tarafından giderek daha hızlı sindirilmesi (metabolize edilmesi) sonucu gelişen katlanç sindirimsel katlanç (metabolic tolerance) olarak adlandırılır. Bu tür katlanç ilaç-tüketen katlanç (drug-dispositional tolerance) olarak da bilinir. Bu durumda ilaç ya da madde bedenden hızlı bir şekilde atılmaktadır.
Süreğen ilaç kullanımında ilacın dokulara etkisinin giderek azalması, dokuların ilaca karşı duyarlığında azalmanın olması edinilmiş katlanç (acquired tolerance), ilaç kaynaklı katlanç (pharmacodynamic tolerance) olarak da nitelenir. Örneğin barbitüratların böylesi bir etkisi vardır.
İlacın yineleyen uygulamalarında bedensel duyarlığın artması durumu ters katlanç (reverse tolerance) olarak nitelenir. Amfetamin kullanımında ender de olsa görülür.
İlacın istenmeyen etkilerinin ortaya çıkabileceği doz düzeyini belirtmek için katlanç düzeyi (tolerance level) terimi kullanılır.
KAYNAKLAR
1.        Campbell RJ (2009) Campbell’s Psychiatric Dictionary. Oxford University Press, Oxford.
2.        Nişanyan S (2010) Sözlerin Soyağacı. Çağdaş Türkçenin Etimolojik Sözlüğü. Everest Yayınları, İstanbul.
3.        Reber AS, Allen R, Reber ES (2009) Penguin Dictionary of Psychology. Penguin Books, London.

23 Temmuz 2017 Pazar

DİL VE KİMLİK



     Bilim dili, bilim öğrenen, bilim yapan ve bilim öğreten bir bilimcinin ana malzemesidir. En iyi öğrenme ve işleme aracı da kişinin anadilidir. Anadilde yapılan bir eğitimin oluşturacağı bilim, sanat, siyaset, hukuk ve diğer tüm meslek alanlarının özgün dili, halkın kendi dili olduğu zaman o toplumu oluşturan bireylerin anlama, kavrama, sorgulama ve yaratıcılık yetileri güçlenecektir.

     Bu kitabın yazılma amacı, yabancı sözcük ve terim kullanma alışkanlığının ezberci düşünceyi doğurarak akılcı düşünceyi ve yaratıcılığı nasıl engellediğini açıklamaya çalışmaktır.



NEDEN DİL SORUNUMUZ VAR? KÖŞE YAZARI NE YAZAR NE ANLATIR?

Mustafa Yıldız , KOÜ Tıp Fak, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları AD Öğretim Üyesi, Kocaeli, 11/05/2019 Neden dil sorunumuz olduğuyla ilgili farkl...